5 Aralık 2020 Cumartesi

        Jane Maryam

 Bazı şarkılar vardır adeta hayatınızın fon müziği gibidir. Keşfettiğiniz zaman defalarca hiç bıkmadan dinlersiniz. Her dinleyişinizde boğazınız düğüm olur,  hayatınızda tane tane çoğalan hüzünlerinizin bir yerinden yakalar. Sizi alıp başka yerlere götürür. Bilmediğiniz bir dilde söylense bile.

İşte bu yazımda size böyle bir şarkıdan bahsetmek istedim. Farsça söylenmiş ve bestelenmiş ama şöhreti ülkesinin sınırlarını aşmış bir şarkı: Jane Maryam.

  Şarkıyı bir arkadaşım tavsiye etmişti. ilk kez dinlediğimde niye bu kadar etkilendiğimi anlayamamıştım. Hatta sözlerinin Türkçe anlamlarına bakmıştım. Eee bu mu demiştim, kendi kendime. O zamanlar Farsça bana buğulu geldiği için etkilendiğimi zannetmiştim. Ama aslında şarkının hikayesi oldukça etkileyici.

  Güftesinin Muhammed Nouri ye  ait olduğu şarkının bestesi, Kambiz Mojdehi’ye aittir. 

  İlk kez Mahammed Nouri tarafından söylenen bu şarkı, nasıl sadece bütün ülkeye kendini sevdirmekle yetinmemiş, sesini ülkenin sınırlarını ötesine duyurmuş?

  1979'da İran Devrimi’nden önce elektro müzik ve disko tarzına uymadığından, yeni nesil tarafından Nouri'nin yaptığı halk müziği kabul görmemiş. Devrim sonrası batı tarzı müzik yapan birçok sanatçının ülke dışına çıkmasıyla  Nouri gibi halk müziği ile uğraşan  sanatçıların ülkede kalması ve sanatlarının icra etmelerine  izin verilmesi,   Muhammed Nouri'yi kariyerinin zirvesine çıkarmış.(Gerçekten de Nouri şarkılarının ilhamını kuzeydeki yerel halktan alıyordu.) 

 ''Jane Maryam" şarkısı söylendiği günden sonra radyolarda tekrar tekrar çalmış,  adeta ülkenin marşı gibi küçükten büyüğe herkesin diline yerleşmeyi başarmış. Belki de bu yüzden farklı anlayışlarla büyüyen üç kuşağın da müzik zevkinin ortak noktası olabilmiş.

 

 Bir rivayete  göre sözlerinin, Humeyni Yönetiminde idam olacağını bilen bir subayın, idam edileceği sabahın bir önceki gecesinde, uyuyan kızı için yazdığı mektubun sözleri olduğuna inanılır. şarkının sözleri şu şekildedir:

Kırmızı ve beyaz çiçeğim, ne zaman geliyorsun?

Küçük taç yaprağım, ne zaman geliyorsun?

Dedin ki çiçekler açtığında geleceğim

Dünyanın bütün çiçekleri açtı, ne zaman geliyorsun?

Meryem’im, aç gözlerini, söyle ismimi

Şafak vakti ve güneş doğdu

Tarlaya gitme zamanı geldi

Ah tatlı Meryem

Meryem’im, aç gözlerini, söyle ismimi

Çık evden, yola koyul

Omuz omuza, eski günlerdeki gibi

Ah güzel Meryem

Yine sabah oldu ve ben hala uyanığım

Keşke uyuyabilsem ve seni görsem rüyamda

Hüzün tomurcukları büyüdü kalbimde

Yürek nasıl baş eder bu acıyla

Ah tatlı Meryem

Şimdi hasat zamanı, gel, beni terk etme, sen benimsin

Çalışmaya gidelim, buğday biçmeye

Şimdi biçme zamanı, gel, beni terk etme, sen benimsin

Çalışmaya gidelim, gel, gel güzel Meryem, tatlı Meryem.



   Şarkıyı dinlediğinizde, ölecek olan bir adamı ve ölüm psikolojisini düşünüyorsunuz. Bu adamın idam edilmeden bir gün öncesinde neler düşündüğünü, geçmişteki tatlı anılarını tekrar yaşamak istediğini, kızından ayrılmak istemediğini düşünüyorsunuz. O geceye gitmek, küçük Meryem'in başını okşamak, babasını ve ondan çaldıkları anılarını ona geri vermek istiyorsunuz. Bütün bunları düşünürken şarkıyı tekrar tekrar dinliyorsunuz, ne kadar dinlediğinizin farkına varmadan.. Tekrar, tekrar...



   Başka bir rivayete göre ise aslen Gilan bölgesinden gelen Nouri, bu şarkıyı “Maryam” adıyla sembolize ettiği sevgilisine yazmış. Bizim Erzurumlu Sarı Gelinimiz İran'da Gianlı Maryam'a dönüşmüş.

  Şarkı ister bir sevgiliye söylenen ayrılık şarkısı olsun, ister bir babanın kızına yazdığı son cümleler olsun, dinlendiğinde derin bir hüzün veriyor. 

  Parça, kadın erkek fark etmez, kim tarafından yorumlanırsa yorumlansın, hangi enstrümanla çalınırsa çalınsın, mükemmeliyetinden bir şey kaybetmiyor. Benim en sevdiğim versiyonu Sara Naein'in pürüzsüz sesinden yaptığı yorum.

 

Ayrıca Rus Piyanist Evgeny Grinko'nu yorumu da muhteşem:



İranlı keman sanatçısı, Kemanı Ağlatan Adam Farid Farjad da bu şarkıya yeniden hayat verenlerden.



Ah jane, nazeni, gole Maryam... 





28 Kasım 2020 Cumartesi

  

      Merhaba arkadaşlar, öncelikle şunu söyleyeyim bu yazı spolier içeriyor.

       1994 yapımı olduğu için sürekli izlemeyi ertelediğim ama geç kaldığım için  çok pişman olduğum; 17 dalda Oscar, 26 dalda Altın Portakal alan Tom Hakns' in baş rolde oynadığı Forrest Gump filmini yorumlamak istedim.

       Bana sürekli tavsiye edilen ve benim de çok merak ettiğim, hakkında tek bir olumsuz yorum okumadığım bu filmi, gerçekten çok merak ediyordum ve evet izledikten sonra izlediğim en iyi 10 filmim arasında yerini aldı, özellikle Jenny karakterinin bizdeki Eyşan karakteri gibi  efsaneleştirilmesi bana çok klişe gelmişti ama çok ön yargılı davranmışım. (salaklığım işte) İzlemekten gerçekten bir şey kaybetmeyeceksiniz. izleyin, izletin arkadaşlar.

Forrest Gump'ın Konusu

      Yaşadığımız dünya, zekası diğer insanların zekasına oranla biraz daha geç gelişen, bir adamın gözünden anlatılıyor. -İnsanoğlu yalan söylemeyecek kadar zeki olsaydı eğer neler olurdu?- öyküsü. Ve bu öykü Tom Hanks'in muhteşem oyunculuğuyla birleşmiş, bir baş yapıta dönüşmüş. Film aslında verdiği mesajdan ibaret: Run Forrest run...


Genel Yorumum

 1.Herhangi  bir filmden beklentiniz ne? Benim, beni her yönü ile ele alması. İşte bu filmde tam olarak bu var! Dram, aşk, komedi, arkadaşlık, aile, siyaset  kavramlarının işleyişi ile seyirciyi sarsıyor. Özellikle etkilendiğim Jenny karakterinin, fazla uçarı ve tutarsız olmasının nedenini bile anlayabiliyorsunuz.:(

2.Bazı sahnelerde o kadar ince detaylara yer verilmiş ki; kaliteli bir yapım olduğunu hemen anlıyorsunuz zaten. Bu küçük detaylar benim çok hoşuma gitti.  Örneğin; Forrest'a masa tenisi öğretilirken gözlerini topun üstünden ayırmaması gerektiği söylenir. Bu yüzden masa tenisi oynadığı sahnelerde asla göz kırpmaz.:) 



3. Seyirciyi aptal yerine koymayan ve ilmek ilmek işlenen bir senaryo ile karşılaşacağınızın garantisini veriyor, benim özellikle vay be dediğim sahnelerden bir tanesi:  Forrest'ın savaş karşıtı bir konuşma yapmasının istendiği kısımda tam sözlerine başlayacakken kullandığı mikrofonun fişi çekildi ve izleyiciler sadece “Savaşla ilgili söyleyebileceklerim bu kadar” kısmını duyabildiği sahne.



4. Filmde bir sürü tarihi olaya yer verilmiş ve bu gerçeklikler Forrest'tan dinlendiği için çok keyif veriyor.

5. Bütün kaliteli yapımlar gibi bu film de bir kitap uyarlaması; Winston Groom tarafından yazılmış, aynı adı taşıyan bir romandan uyarlanmıştır. 



6. Evet arkadaşlar buraya kadar  çok uzun bir yazı yazmayı düşünüyordum ama filmi biraz araştırınca ve şu ilginç bilgi ile karşılaşınca vazgeçtim:
    Forrest Gump yayınlandığı tarihten beri, tüm zamanların en iyi filmleri listesinde ilk sıralarda yer alıyor ayrıca film bugün, Kongre kütüphanesinde saklanıyor çünkü ülke için çok büyük kültürel, tarihi ve estetik değeri var
    
     Bu bilgi film hakkındaki bütün gerçeği gözümüze sokuyor zaten. Ballandıra ballandıra anlatmanın bir önemi yok. Bu yüzden biraz karakterlere değinip yazıyı bitireceğim.

Forrest Gump

     Forrest'ı izlediğiniz zaman keşke ben de onun gibi olsaydım, hayata onun bakabildiği gibi bakabilseydim ya da dünyadaki bütün insanlar Forrest gibi olsa, işte o zaman hayat daha yaşanılabilir olurdu, diye düşünmeden edemiyorsunuz. Her ne kadar zekası biraz geriden gelse de fiziki açıdan çok güçlü ve hiç yorulmadan koşabilme yeteneğine sahip. Katıldığı savaşta neredeyse bütün taburu sırtında taşıyarak kurtardığını, atılan bombalardan bile hızlı koştuğunu görüyoruz.

    Ana karakterimiz, aşkın da dostluğun da en saf halini yaşıyor. Çocukluk arkadaşı olan olan Jenny'e taa çocukluğundan beri aşık. Yaşadığı aşk içinizi ısıtacak. :)

    

Her ne kadar dünyayı algılayış şekli diğer insanlardan biraz farklı olsa da çocukluğundan beri bütün zorlukları göğüsleyip mücadeleyi hiç bırakmayışı insanı çok derinden etkiliyor. Ve belki de kulağı, bu hayatta kurulan en acı cümleleri bile işitiyor.



Forrest senin gibi hiç yorulmadan koşmak isterdim... Sadece koşmak..


Jenny

Jenny hakkında olumsuz fikre kapılabilirsiniz,  özellikle Forrest açısında baktığınız zaman. 

Ah Jenny... Hayattan hep kaçman, bir türlü tutunamaman ve yaptığın bütün hatalara rağmen sen de çok sevdin Forrest'ı.


Babanın sen de açtığı yara o kadar büyüktü ki kimse çare olamadı sana. Sonunda  Forrest'ın aşkı ile iyileşmeye çalıştın ama:((




Bubba

     Bubba karakterinden çok etkilendim. (Belki de Bubba'da kendimi gördüğüm içindir.:) ) Sahip olduğu tek şey hayalleri olan Bubba :((( hayatı boyunca bir karides teknesinde çalışmış. Ve karidesler hakkında her şeyi öğrenmiştir. Bir gün yolu Forrest ile kesişir ve çok iyi dost olurlar. 
H
     Tek hayali bir karides teknesine sahip olmak. Karidesler ile ilgili bildiği bütün her şeyi Forrest'a anlatır hatta Forrest'a bir gün bir teklif ile gelir ve belkide bu teklifi hem Forrest'ın hayatını hem de Teğmenin hayatını kurtarır. 
      Bubba seni izlerken neden içim cız etti. Neden çok iyi bir hayat sürmeni istedim. Dediğim gibi belkide sende kendimi bulduğumdandır.

Yine de Forrest ile arkadaşlığınızı çoooook sevdim.

Teğmen Dan

    Ata mesleği olan askerlik onun da kaderi olmuş. Tek isteği ataları gibi cephede kahramanca ölmek ama kendi deyişiyle Forrest ondan kaderini çalıyor. 

Her ne kadar Forrest onu istemediği bir hayata itse de yine de onu hayata bağlamayı başarıyor. 
  
Teğmen Dan, yaptığın en iyi şeylerden birisi bir meyve şirketine yatırım yapman.:)))))


        Jane  Maryam   Bazı şarkılar vardır adeta hayatınızın fon müziği gibidir. Keşfettiğiniz zaman defalarca hiç bıkmadan dinlersiniz. He...