Jane Maryam
Bazı şarkılar vardır adeta hayatınızın fon müziği gibidir. Keşfettiğiniz zaman defalarca hiç bıkmadan dinlersiniz. Her dinleyişinizde boğazınız düğüm olur, hayatınızda tane tane çoğalan hüzünlerinizin bir yerinden yakalar. Sizi alıp başka yerlere götürür. Bilmediğiniz bir dilde söylense bile.
İşte bu yazımda size böyle bir şarkıdan bahsetmek istedim. Farsça söylenmiş ve bestelenmiş ama şöhreti ülkesinin sınırlarını aşmış bir şarkı: Jane Maryam.
Şarkıyı bir arkadaşım tavsiye etmişti. ilk kez dinlediğimde niye bu kadar etkilendiğimi anlayamamıştım. Hatta sözlerinin Türkçe anlamlarına bakmıştım. Eee bu mu demiştim, kendi kendime. O zamanlar Farsça bana buğulu geldiği için etkilendiğimi zannetmiştim. Ama aslında şarkının hikayesi oldukça etkileyici.
Güftesinin Muhammed Nouri ye ait olduğu şarkının bestesi, Kambiz Mojdehi’ye aittir.
İlk kez Mahammed Nouri tarafından söylenen bu şarkı, nasıl sadece bütün ülkeye kendini sevdirmekle yetinmemiş, sesini ülkenin sınırlarını ötesine duyurmuş?
1979'da İran Devrimi’nden önce elektro müzik ve disko tarzına uymadığından, yeni nesil tarafından Nouri'nin yaptığı halk müziği kabul görmemiş. Devrim sonrası batı tarzı müzik yapan birçok sanatçının ülke dışına çıkmasıyla Nouri gibi halk müziği ile uğraşan sanatçıların ülkede kalması ve sanatlarının icra etmelerine izin verilmesi, Muhammed Nouri'yi kariyerinin zirvesine çıkarmış.(Gerçekten de Nouri şarkılarının ilhamını kuzeydeki yerel halktan alıyordu.)
''Jane Maryam" şarkısı söylendiği günden sonra radyolarda tekrar tekrar çalmış, adeta ülkenin marşı gibi küçükten büyüğe herkesin diline yerleşmeyi başarmış. Belki de bu yüzden farklı anlayışlarla büyüyen üç kuşağın da müzik zevkinin ortak noktası olabilmiş.
Bir rivayete göre sözlerinin, Humeyni Yönetiminde idam olacağını bilen bir subayın, idam edileceği sabahın bir önceki gecesinde, uyuyan kızı için yazdığı mektubun sözleri olduğuna inanılır. şarkının sözleri şu şekildedir:
Kırmızı ve beyaz çiçeğim, ne zaman geliyorsun?
Küçük taç yaprağım, ne zaman geliyorsun?
Dedin ki çiçekler açtığında geleceğim
Dünyanın bütün çiçekleri açtı, ne zaman geliyorsun?
Meryem’im, aç gözlerini, söyle ismimi
Şafak vakti ve güneş doğdu
Tarlaya gitme zamanı geldi
Ah tatlı Meryem
Meryem’im, aç gözlerini, söyle ismimi
Çık evden, yola koyul
Omuz omuza, eski günlerdeki gibi
Ah güzel Meryem
Yine sabah oldu ve ben hala uyanığım
Keşke uyuyabilsem ve seni görsem rüyamda
Hüzün tomurcukları büyüdü kalbimde
Yürek nasıl baş eder bu acıyla
Ah tatlı Meryem
Şimdi hasat zamanı, gel, beni terk etme, sen benimsin
Çalışmaya gidelim, buğday biçmeye
Şimdi biçme zamanı, gel, beni terk etme, sen benimsin
Çalışmaya gidelim, gel, gel güzel Meryem, tatlı Meryem.
Şarkıyı dinlediğinizde, ölecek olan bir adamı ve ölüm psikolojisini düşünüyorsunuz. Bu adamın idam edilmeden bir gün öncesinde neler düşündüğünü, geçmişteki tatlı anılarını tekrar yaşamak istediğini, kızından ayrılmak istemediğini düşünüyorsunuz. O geceye gitmek, küçük Meryem'in başını okşamak, babasını ve ondan çaldıkları anılarını ona geri vermek istiyorsunuz. Bütün bunları düşünürken şarkıyı tekrar tekrar dinliyorsunuz, ne kadar dinlediğinizin farkına varmadan.. Tekrar, tekrar...
Başka bir rivayete göre ise aslen Gilan bölgesinden gelen Nouri, bu şarkıyı “Maryam” adıyla sembolize ettiği sevgilisine yazmış. Bizim Erzurumlu Sarı Gelinimiz İran'da Gianlı Maryam'a dönüşmüş.
Şarkı ister bir sevgiliye söylenen ayrılık şarkısı olsun, ister bir babanın kızına yazdığı son cümleler olsun, dinlendiğinde derin bir hüzün veriyor.
Ah jane, nazeni, gole Maryam...